Tatlı tatlı titreyerek başka bir çağa ait olduğunu gösteren trende geriye doğru yürümeye başladılar. Birisi, nedeni anlaşılmaz bir huzurla ellerini yana sarkıtmış, sanki tren babasının malıymış gibi ağır ağır ilerliyordu. Öyle, filmlerdeki gibi fıs fıs sesleri çıkararak açılan kapılar yoktu vagonlar arasında. İyice kavrayıp adam akıllı asılmak gerekiyordu açmak için onları. Bir vagon, bir vagon daha bir türlü bitmek bilmiyordu… ve her yerde aynı telaşsız insanlar amaçsız bakışlarını tenezzül edip bizimkilere yöneltmiyorlardı. Son bir hışımla kapıya asıldı. İnce gövdesi birazdan köfteye yumulacak olmanın heyecanıyla titredi. Gıcırdayarak açılan kapının ardındaysa… sadece karanlık… sadece tren rayları. Tıkır tıkır tıkır İçin mi kıyıldı hemen? Anneannenin dediği kadar varmışsın ha… Ucumuluk musun lan? İçecek bir şeyler vardır nasıl olsa. Bir çay ısmarlarım. Hay, seni de babanı da! Önde yemek vagonunu bulamayan Erdal, arkasında küfrede küfrede ilerleyen Taner gerisin geriye yürüdüler. Öteki uçta bir kafeterya vardır elbet. Her Ahmet Kural Ibne Salih Abi Amcık insana gelip geçici olduğunu hatırlatan bir kahverengiyle boyalı. Türklerin efsanevi misafirperverliği mala davara faydası olmayan durumlarda hemen buharlaşıveriyor. Çıt çıkarmadan deliyoruz geceyi ağırdan… tıkır tıkır… tıkır tıkır. Daha ateşle test etmek nasip olmadı. Uyan oğlum, bir şeyler alalım. Bir dahakine bir şey alalım. Ne biçim Avrupa zaten anlamadım. Bir tane seksi hatun yok. Ne yapacağını bilmemek nahoş ama yaşamak ne yapacağını bilmemek değil mi? Bilirsek her şey biter. Yemek vagonu tezi yalan çıkan Erdal, bu sefer tuvaletin yolunda yürüyor yine salına salına. Sanki bir rallideler de virajlı mı virajlı bir yol bir sola bir sağa atıyor onu. Derken görülüyor vagonlardan birinin sonunda önünde bekleyen birileriyle. Bak işte, kim olursan ol orada sıradasın. Belki de adalet sadece insanın çişi gelince mümkün. Kapalı mı açık mı kapı belli değil… tık tık… ses yok… gıcırt… ve açılır bir kapı daha hayat yolculuğunda. Sanki tanıdık bir yere girermiş gibi ileriye attığı ayağı havada asılı kalmış, yavaş yavaş geriye çekiliyor. Başını iki yana sallayarak önce gülüyor. Trenle ters yöne sallarsa sikini deliği tutturabileceğini düşünüyor. Daha joystick falan görmemiş Türkler. Erdal takım taklavatı çekiştirerek deliği tutturmaya çalışırken sanki onu bir kez daha icat ediyor. Sınıfta bir telaş… Herkes yeni hocayı merak ediyor. Endamının şöhreti geleli aylar oldu ama kendisini gören yok daha İmam hariç. Ondan başka statik alan yok. Şükrediyorlar sınavları yeni gelenlere çakıyorlar diye.
Babam gibi parasını çok seven biri için bu bir nevi israf sayılırdı, hem zaten artık cami ve ezanla işimde yoktu. Yediğim dayaklar bununla da bitmezdi, atlarına bindiğimiz, mısır tarlasına girdiğimiz, meyve bahçelerini harap ettiğimiz amcamlar çıkardı bu defa birkaç gün içinde ortaya. Zira bunlar salyangozlar gibi ağır hareket eden canlılar değillerdi, bu riski alamazdım! İman kimde para kimde belli olmazdı. Kartonu alıp etraflarına baka baka trene doğru yürürler. Arkasındaki bir yerden çıkardığı bir kartonu uzatır.
iOS y Android
yazmaya zorl adı. Son senelerde akc iğe r hasta lıkla rı a l a nı belirgin şekild e geniş l edi. Acta Turcica'nın bu sayısı küfür, sövme, hakaret anlayışının ve çeşitlerinin belgelenmesini, tasnif edilmesini ve incelenmesini, bu birimler arasındaki. Kaynanam o etli ve kalın dudaklarıyla Ahmet abinin sikini dakikalarca emiyor, yalıyor Ahmet abiyi kendinden geçiriyordu. Aile, gündelik yaşamda içinde olduğumuz hem de ku- rumsal olarak çok farklı disiplinlerce araştırma konusu edilen bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Eskiden sadece Ftiz- yoloji olarak bilinen bu dal ina. Ahmet abi de kaynanamı mutfakta.Ne olacağını bilemeden ölüp giden birisinin hortlağına benziyor. Kendi kendinden daima taşan çok mühim yanları vardı ve bunların neler olduğunu ne kendi ne bir başkası, sadece egosu biliyordu. O en saf duygunun duygusuzluğu yakalamaya çalıştığı bu beyhude kovalamacadaki düşüş kalkışlarımda, başıma aldığım fiziki yaranın izi zamanla küçüldü, hani neredeyse kapandı diyebilirim. Kocaman engebeli ağaçlarla çevrili bir bahçe, hiç kimsenin gitmediği sığınaklar, tenis kortları var. Cesaret edip de geriye dönemediği dağlardan tepelerden ayrılmak ona korkunç geliyordu. Fransa gibi veto etsek? Bu masadan gönderildi dersin. Yarın yunus hocanı bile şaşırtacak şekilde derslerine çalışıp geliyorsun anlaştık mı dedi. Yaşamımın devamında bu kötü bakış açılarımla mücadele edip iyilerin, sadece iyilerin kazanıp mutlu olabileceğine kendimi tam ikna ettiğimde. Bu durum anne babasız geçirdiğim ilk dört yılın ciddi eksikliğinin bir anlamda göstergesiydi. Derken, hafta güle oynaya bitti ve ödül töreni günü geldi çattı. Bir fark vardır muhakkak. Artık, kim kazanırsa kutlayacak. Nedense sadece kara kafalıları seçiyor, onlar yakınından geçerken usulca kulaklarına bir şeyler fısıldıyor. Sürekli başkalarıyla kıyaslanarak, yerli yersiz daimi tembellikle itham edilen aile bireylerimiz, kendilerinin her zaman başkalarından daha değersiz olduğu psikolojisinden sıyrılıp, hak ettiği özgüvene hiçbir zaman sahip olamamışlardır. Layout Type. Belgeleri hazırlıyorlar onlara hiçbir şey sormadan kaçınılmaz son hesabı. Feminen olur bunlar bize göre. Seneye tekrar görüşürüz. Çuval ile gitmeliydim ama köyden bir hayli uzaklaştığım için de geriye dönmedim, arkadaşlarını alıp götürdüğümü gören kurbağalar bunu tüm dereye haber verebilir ve ben döndüğümde hepsini kaçmış bulabilirdim. Sanki Japonlarla Ruslar sarhoşken bir gece çılgınca seks yapmışlar gibi bir görüntüsü var. İnsanlar ağzına sağlık Allah razı olsun evladım diyerek üzerime yürüdükçe ben daha da korkuyordum. Yakalandıklarında bir mazeret uydurarak kurtulamayan lise öğrencileri Nazilerin bile gözlerini yaşartacak işkencelere tabi tutulurlardı. Bir türlü bir yere çıkmayan yolu o kadar da dert etmiyorlar. Derin vadisinde çok boyutlu sisler yükselir, tepesindeki sık ormanlar sabahın o ilk güneşine geçit vermezdi. Hoca bunun için dövmezdi ama, bu yine de o hafız için ertesi gün sınıfta alay konusu olmak demekti. Babamın kıyıp da kimseye teslim edemediği İsa amcamın yadigarı o eski ama değerli traktörü kaçırır, gittiği düğünlerde yine babamın en özeli olan silahını yastığının altından aşırarak tüm mermilerini bitirirdi. Hoca ortalarda yoktu, abdestimi alıp kapı önündeki paspasın altına koştum fakat anahtar her zamanki yerinde değildi. Lemmingler gibi özel bir amaçları varmış, sanki bir şeye karar vermişler gibi. Basit bir şeydi zaten. Ben yine kaldığım yerden çobanlığa başlar cömert ve diğer arkadaşlarıma kavuşurdum. Bir defasında okula fazla uzak olmayan bir tarlaya çalışmaya gitmiştik, okul bahçesinde neşeli kuşlar gibi şakıyan arkadaşlarımın şen sesleri tarlaya kadar geliyordu. Hep kendi kabuğunda yaşadığı için, zamanın ve hayatın değişimlerini idrak edip ayak uyduramamış, belki bu dönüşümleri farketse bile kendi taşlaşmış sosyal döngü kabuğunu kıramamış, ömrü cami, ev, tarla ve ormanlar arasında geçmiş tam bir toprak adamıydı. Zaten bölgemizindik bayırlarında vitessiz bisiklet zor olurdu evet kesinlikle vitesli olmalıydı.